4. ÇÖMELEK ELMA, ÜZÜM KÜLTÜR ŞENLİĞİ
1998
Yayla Geleneği
Türk insanında yaylanın önemli bir yeri vardır. Yaylacı olmaları nedeniyle büyük uygarlıklar yaratmışlardır. Batılılar göçebelikle yaylacılığı karıştırmışlardır. Çünkü onlarda yaylacılık yoktur. Yaylacılık sadece Türklerde vardır. Öte yandan, Türk halk şiirimizin ve halk edebiyatımımzın konularının önemli bir bölümünü yayla göçü ve yaylanın güzellikleri, yaşamı oluşturur.
Sosyal ve ekonomik yaşamın değişmesiyle 1950'li yıllardan sonra hızla yaylacılık ve göçebelik ülkemizde boyut değiştirmiş, insan ilişkilerini geliştiren bazı geleneklere, bugünün göçebesi, göçlerinde oldukça sınırlı yer verir olmuştur..
Mut ve Çevresinde Yaylacılık Anlayışı
Mut ve çevresinde yaylacılık anlayışını üç temel esasta toplayabiliriz.
Birincisi: Ekonomik yönden yaylacılık, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların yaylacılığı; bunlar sürüleriyle birlikte yaylalarda geniş otlaklar bulabilmekte ve sürülerini rahatça otlatabilmektedirler.
Tarımla uğraşanlar ise, ister köyde ister şehirde otursunlar yaylada da tarım ve ziraatla uğraşmaktadır. Son yıllarda yaylalarda, geniş meyve bahçeleri görüldüğü gibi nohut ekimi de oldukça yaygınlaşmıştır. Bu guruba dahil olanlar geçimlerini hem yayladan hem de köylerden sağlayabilmektedirler (burada görülgüğü gibi).
İkincisi ise; özellikle şehirde oturanlarda ve ticaretle uğraşanlarda görülür, bunların yaylacılık anlayışını şöyle belirtebiliriz: Yaz aylarında yaylaya geçerek sıcaklardan kurtulmak, çoluk, çocuğuna temiz hava aldırmak ve kış evinden kurtulmak için göçerler. Bunların yaylada hiçbir şeyleri olmasa da sadece amaçları yayla yaylanmaktır.
Üçüncüsü; yukarıdaki sebeplerden etkilenen, yaylaya göçmeyi teşvik eden ve Mut'ta sık sık söylenen Ata yurdu'nun boş bırakılamayacağı düşüncesi ile birlikte, eski ve köklü bir geleneği sürdürme tutkusudur. "Türklerde yayla hayatı, bir tutku ve önüne geçilmez bir alışkanlık olmuştur." Bu tutkuyu Mut'ta hâlâ canlı olarak görmek bugün de mükündür.
Mut'un her köyünün sınırları belirtilmiş yaylaları vardır ve köylüler genellikle kendi köylerine ayılmış bu yerlere göçerler. "Eski Türk devletlerinde, bir birlik meydana getiren Türk boylarına, yaylalar 'ıkta' olarak verilirdi. Yani her boyun sınırlarla belirlenmiş bir otağı ve yurdu bulunurdu.
Sınırları belirtilmiş bu yaylalarda hayvancılıkla uğraşanlar, yaylaların tarıma elverişli olmayan merası çok bölümlerinde yurt tutmuşlardır.
Tarımla uğraşanlar ise, yaylaların tarım ve ziraata elverişli kısımlarına yurt tutarak geçimlerini sağlama yoluna gitmişlerdir.
Bugün ise, yayla seçimi biraz farklılık göstererek özellikle ilçe merkezinde oturanlar, ulaşımı kolay ve hertürlü ihtiyacını giderebilecek yerleri tercih etmektedirler.
Malazgirt savaşından sonra, Anadoluya gelen Türkler Orta Asyadaki yaşantılarının büyük bir kısmını yeni yerleştikleri yerde de sürdürmüşlerdir. Yaylacılık ta bu geleneğin bu güne kadar yaşamasıdır.
Yaylada herhangi bir işte çalışmayan veya kazancı olmayan kişiler de yaylaya göçmektedirler. "Türklerin yaylaya çıkmaları, iş zorunluluklarından gelmiyordu. Yazın yaylaya çıkmak, bugün Anadolu'da olduğu gibi, bir nevi ihtiyaç haline gelmişti." Bundan 20-25 yıl öncesi yaylaya göçmeyenlere tembel denirdi bu ifade eski Türklerde "yatuk" dur.
İçel yöresinde yayla kültürü ve buna bağlı olarak yarı göçebelik, son yıllarda şekil yönünden değişmekle birlikte yaylaya göçme oranında artışlar olmuştur.
Yaylacılık, bu bölgelerde yüzyıllardan beri devam edegelmektedir. Sarıkeçili ve Bahşiş obaları Silifke'den Aydıncık'tan kalkıp Mut'u geçerek uzun bir yol sürdürdükten sonra Ermenek sınırları içindeki yaylalarına ulaşabilmekte idiler
Bugün ise, motorlu taşıtların sayesinde deve ve at sırtında yük-eşya taşınmaz olmuş ve yaylacı bir günde yaylasına varabilmektedir.
Köylerden yaylaya yapılan göçlere gelince, yaylaların yakın olması, ulaşım aracının çoğalması göçleri kolaylaştırdığı gibi yaylalardaki sabit evler de hızla artmaktadır.
Yaylalardaki sabit evler sayesinde yaşama biçimi olukça farklılık göstermektedir. Bütün bu değişikliklere rağmen, yaylacılık tutkusundan bir şey kaybetmemiştir.
Mut'un belli başlı Yaylaları
Mut, Sertavul, Kozlar, Çivi, Yellibel, Değirmenlik,
ÇÖMELEK
Köy adının bir öyküsü vardır: Derler ki, Karamanoğlu Mehmet bey köyde bulunan ve iki kaleden biri olan Şeytan kalesini feth etmek ister. Kalenin önüne çadır kurar (bugün burnın adı Çadır Alanıdır) askerler burayı çok beğenir ve kendi aralarında konuşurlar." Burada bağı olan barınır arısı olan arınır. Kekik kokar keklik öter. Şuraya bir çömlek"
Çömelek yörüklükten yerleşik bir köydür. Halk yayla - sehil yarı göçer hayatı hâlâ sürdürmektedir. Köyün nüfusu 700'dür. Bu rakam yayla mevsiminde 1000'e kadar çıkmaktadır.
Çömelek, 1100 rakımlıdır. Mersin'e 160, Mut'a 40, Silifke'ye 75 km mesafededir. Yol asvalt kaplıdır.
Buğün üzerinde bulunduğumuz Gövden Yaylası 1994 yılından beri böylesi güzel şenliklere mekan olmuştur. Çoğunluğu Mersin'den gelen birçok gönüllü kuruluşumuz burada sıcak bir konukseverlik görmektedir.
Buğün İlçelerin dahi üstesinden gelmekte zorlandığı şenlikleri kesintisiz 4 yıl uygulayan Çömelek'in elbette geçmişinde çok kıymetli değerleri olmalıdır. Nitekim bakıyoruz TBMM'nin açılışında bulunan ilk üyelerden biri Çömelek'li Ali Sabri Güney (Şimdiki muhtar Ahmet Güney onun torunudur.).
Bakıyoruz: Mersi'nin işgalinde Müftü deresinin üzerinde düşmana ilk kurşunu sıkan Çömelekli Ahmet Onbaşı (Ahmet Şen)'dır.
Yine, bakıyoruz: Çömelek'te ilk okul 1906'da açılmış .
Bakıyoruz: Her meslek dalında olmakla beraber en çok öğretmen çıkaran köylerden birisi.
Bütün bunlar bir köy için gerçekten gurur kaynağıdır. Çömelekle gurur duyuyoruz..
SORUNLAR:
1- İçme suyu:
Köyün bolca kaynak suyu olmasına rağmen evlerde içme suyu bulunmamaktadır.
2- Okul:
Köyde ilkokul ve orta okul olmasına rağmen son yıllarda orta okul kapatılmıştır. 8 yıl uygulamasıyla yeniden gündeme gelen 8 yıllık eğitim Çömelek'te uygulanmalı ve gerekirse çevre köylerden buraya Taşımalı Eğitim yapılmalıdır.
3- Ekonomi:
Çömelek'te elma üretimi yılda 1000 tonu, yaş ve kuru üzüm 700 tonu bulmaktadır. Son yıllarda özellikle ceviz, şeftali, kiraz üretimi gelişmektedir. Ürünlerin dış pazara ulaştırılmasında önemli bir sorun olan 7 km'lik stablize yolun yapımı ve ürünlerin saklanması için bir soğuk hava deposu düşünülebilir.
4- Truzim:
Yöre her ne kadar truzim yönüyle değerlendirilmemişse de Uzunca Burç bağlantısı dikkate alındığında burada bulunan mağralar, 200 basamaklı merdivenler ve yapılacak bir kazı ile ortaya çıkabilecek diğer eserler turizme açılabilir.
Not: İlk kez 1994 yılında yapılan şenlik, her yıl Eylül ayının ilk Cumartesi ve Pazar günü düzenlenmektedir. (1999 yılında deprem ve 2001 yılında ülke genelinde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle yapılmamıştır.)