ZENGİLTAŞ
Anlatan: Veli Yaman, Yer: MUT-Kumaçukuru, Yıl: 23.6.1985
Bir varımış,bir yokmuş; bir padişahın üç oğlu varımış. Bir fukaranın da üç kızı varımış. O fukaranın en büyük kızı demiş ki:
- Padişahın en büyük oğlunu alsam da halı-zili dokusam, demiş.
- Ortanca kız da demiş ki:
- Padişahın ortanca oğlunu alsam da halı-zili dokusam. Bunu söyleyen kızın adı Sengildaş.
- Küçük kız da demiş ki:
- Padişahın en küçük oğlunu alsam da sırma saçlı bir kızla, gözünden inci mercan dökülür bir oğlan doğursam, demiş.
Ondan sonra aradan hayli bir zaman geçmiş. Padişah bunları duymuş. En büyük kızı, en büyük oğlana alıvermiş; ortancıl kızı ortancıl oğluna alıvermiş küçük kızı da en güççük oğluna alıvermiş.
Ondan sonra aradan hayli bir zaman geçti miydi, demiş ki:
- Gızım hani "sen padişahın en biyik oğlunu alsam da halı zili dokusam" diyordun, ne oldu? Hanı meydanda birşey yok?
- Ben padişahın oğlunu alayım da bir de halı-zili mi dokuyayım, bulaşık bile yıkamam, demiş. Bana bir hizmetçi tutuverin de bulaşığımı yusun.
Ondan sonra geçmiş ortanca gelinin yanına varmış:
- Gızım, sen padişahın ortanca oğlunu alsam da, halı kilim dokusam diyordun, hanı meydanda birşey yok?
- Ben, demiş, padişahın oğlunu alırım da halı-zili mi dokurum?
Ondan sonra getmiş en güççüğüne varmış:
-Gızım, hani sen padişahın oğlunu alsam da, gözünden inci mercan dökülür oğlanla, sırma saçlı bir kız doğursam, diyordun. Hanı meydanda bişey yok?..
- Onu sen vermeyeceksin babalık, demiş, onu Allah verecek, demiş.
Ondan sonra bir zaman gelmiş, kız üzerlenmiş. Üzerlendi miydi günü gelmiş, yaklaşmış; yaklaştı mıydı, dutmuş en büyük kardeşi bir marangozun yanına varmış. Adamakıllı içine su biriken bir sandık yaptırmış. Almış kardeşinin yanına komuş.
Kardeşinin günü geldi miydi, tutmuş kardeşinin yanına varmış. Kardeşi sancılandı mıydı, çocuğu doğurunca tutmuş altına iki köpek eniği atıvermiş. Çocukları o sandığa katmış. Ağzını mıhlamış, götürmüş denize atmış. Ondan sonra:
- Adam köpek eniği doğurur mu, demiş.
Götürmüşler garıyı terse gömmüşler. O sandığı da artık su götürmüş getmiş. Denizin içinde sandık giderken, giderken bir adaya varmış. Adada bir hoca varmış. Hoca bakmış bir sandık geliyor:
- Acaba bu sandığın içinde ne var? Demiş.
Sandığı tutmuş; sandığı tutunca açıverdi miydi, baksa ki bir kız ile oğlan. Ondan sonra o adada, o hocanın kısmeti gelirimiş Hakk taala tarafından. O çocuklar vardı mıydı, ondan sonra kısmetler üç tane inmeye başlamış. Hoca çocuklara kısmetin ikisini yedirmeğe başlamış. Yedirirken, yedirirken, kısmetin ikisini ikisi de delikanlı olmuşlar. Delikanlı oldu muydu Hoca oğlana demiş ki:
- Oğlum hu gemi al, hurdan iki de daş al heybeye gat Denizin kenarında salıver. Bir at gelir. Gemi ata vur; bin git, seni bir çarşıya eletir, demiş.
Ondan sonra gemi almış, deniz kenarına varmış; gemi salla-yıvermiş. Bir at gelmiş. Ata gemi vurmuş, binmiş gitmiş, bir çarşıya varmış. Çarşıda dükkanlar var, öteberi var, herşey var. İkindine kadar gezmiş. Oranın taşı cevahir taşıymış. O aldığı iki taşı satmış. Ondan sonra ikindin gelmiş:
- Gardaş, demiş, öte yakayı bir görsen, demiş, hiç buraya gelesin gelmez, demiş. Ondan sonra:
- Ağa, demiş, burdan bir heybeye taş doldur, öteki yakaya git, sat, bir arsa al, ev yaptırmaya ver, demiş. Ondan sonra beni el görmeden içine gatıver, demiş.
Oğlan ordan bir heybe taş almış. Öte yakaya gitmiş, satmış. Bir arsa almış. Yaptırmaya vermiş.
Evi yapmışlar, bitirmişler, korayı teslim etmişler. Gece kızı terkisine almış, götürmüş evin içine katmış. Evin içine kattı mıydı, ava gider, avdan gelirimiş.
Birgün ava gitmiş. Varmışımış orda bir garı var:
- A yavrum, a yavrum!.. Demiş karı. Endeği gız gardeşin günin uzunu yapayalınız ne hal eder? Beni götür, gız gardeşinin gönlünü eğleyeyim, demiş.
Neyse ata bindirmiş karıyı eve getirmiş. Getirdi miydi, sabahtan kalkmış, ava gitmiş. İkindin gelmiş. Bakmış kardeşinin yüzü eğri:
- Gardeş yüzün niye eğri?
- Ben, demiş, böyle yapayalınız ne edeceğim? Davul getirttir, keman getirttir.. Avrat tarif edermişiş, davul kemene getirt diye.
Ondan sonra davul, kemene getirttirmiş, çalarlarmış; tambur tumbur çalarlarmış. Oğlan ava gitmiş ikindin gelmiş:
- Bu ne?
- Nahıl edeyim gardaş, demiş, falan yerde Zengildaş denen bir gız varmış, o kızı alıp geleceksin, gönlümü eğleyecek, demiş Ondan sonra ata binmiş sür Zengildaş'ın yanına. Gederken, karşısından bir köse gelmiş:
- Nere geden oğulluk?
- Allah izin verirse Zengildaş'a giderim babalık, demiş.
Geçivermiş ileriye, geçiverdi miydi yine karşısına çıkı-vermiş; sormuş:
- Nere geden oğulluk?
- Allah izin verirse Zengildaş'a giderim, demiş.
Yine geçivermiş,geçiverdi miydi yine köse karşısından gelivermiş:
- Nere gidersin oğulluk? Demiş.
- Allah izin verirse Zengildaş'a giderim babalık, demiş.
Neyise geçivermiş, geçivermiş, geçiverdi miydi, Zengildaş bir mağaranın içindeymiş. Neyise, varmış mağaranın içine. Kız mağaranın içindeymiş. Şöyle beriden bir çıkmış, şöyle bir ovanın yüzü adamınan dolu, hep daş. Neyise varmış kapısına:
- Zengildaş, Zengildaş!.. Demiş.
- Sen ol daş, demiş.
"Sen ol daş" dedi miydi, oğlan orada taş oluvermiş.
Kız bir gün bekler yok, iki gün bekler yok, üç gün bekler yok, dörtgün bekler yok, gitmiş.
- Ebe, ebe, şura beri gel hele, köşke gel, demiş karıya.
Köşke geliverdi miyidi karıyı kucaklamış köşkten aşağıya atıvermiş. Ondan sonra peşini beline sokuvermiş, yürüyüvermiş gardaşının gettiği yöne. Gederkene, gederkene karşısından bir köse gelmiş:
- Nere gedersin kızlık? Demiş.
- Allah'ım izin verirse Zengildaş'a giderim, demiş.
Neyise geçivermiş. Yine aynı adam karşısından gelivermiş:
- Nere gedersin kızlık?
- Allah izinverirse Zengildaş'a giderim babalık, demiş.
Yİne geçivermiş. Geçiverdi miydi yine aynı Köse karşısından gelmiş:
- Nere gedersin kızlık?
- Allah'ım izin verirse Zengildaş'a giderim, demiş.
- Bak kızım, demiş, ağanı taş etti, varıp da Zengildaş, Zengildaş deme, demiş. İyice mağaranın ağzına var, Zengildaş, Zengildaş, çık orospu!.. Deyi bir eyi çat ona, demiş.
Neyise, varıvermiş mağaranın ağzına:
- Zengildaş, Zengildaş, ağamı nettin çık bakalım oradan, demiş.
Neyise çıkmış gelmiş, çıktı geldi miydi:
- Hangisi senin ağan? Demiş.
- İşte hu, demiş.
- Atının başından iyice tut, demiş. Atının başından tutmuş elini höyle bir çırptı mıyıdı ya, ordaki taş olan adamların hepisi adam olmuş; hep gaçmışlar. Oğlan da gaçacak olurumuş, gız dutarımış başını:
- Nereye gidiyon?
Neyise.. Ötekiler gitmiş:
- Haydi eve gidelim, demişler. Zengildaş'ı da almışlar oradan gelmişler. Geldiler miydi eve, oğlan çarşıya gitmiş. Oğlan çarşıya gettti miyidi çarşıda gezerken, orda padişah ırast gelmiş. Padişah ırast geldi miyidi bakmış ağzı yüzü yerinde bir oğlan. Padişah:
- Efendi, demiş, akşam bize bir misafir gel. Bir çay içelim - Peki, demiş oğlanda:
Ondan sonra eve gelmiş, ikindi üstü olmuş, ikindi üstü oldu muyudu, oğlan gidecek olmuş. Oğlan gidecek oldu muyudu, Zengildaş oğlanın eline bir peşkir vermiş. Ondan sonra bir de kolanya şişesi vermiş:
- Hu karşıdaki terse gömülü avradı gördün mü, demiş.
- Gördüm, demiş.
- Geçen onun yüzüne tükürür. Sen tükürmeyeceksin, havluyla yüzünü süleceksin, kolanyayı da üzerine döküp gideceksin.
- Ondan sonra varmış. Peşkirle bir eyi silmiş, kolanyağını da üzerine dökmüş.
- Ööff, ööff, yavru gohusu geldi, demiş avrat. Terste gömülü ya!..
Ondan sonra varmışlar padişahın evine, yemişler içmiçler, gülüşmüş, oynaşmışlar. Neyise, dağılmışlar. Dağıldıktan sonra aradan bir iki gün geçmiş. Bir iki gün geçti miyidi oğlana demiş ki Zengildaş:
- Sen, demiş, hayvan mın, sığır mın, nesin sen? Demiş.
- Niye Zengildaş, demiş.
- Seni el teklif eder, sen de eli teklif etsene, demiş.
- Peki, demiş, oğlan, padişahı teklif etmiş.
Teklif etti miyidi, ikindin üstü olmuş. İkindin üstü oldu muyudu, oğlan eve dolanmış gelmiş. Evde, ocakta bir su kaynar. Başka bir şey yok. Oğlan:
Zengildaş, obayı teklif ettirdin ocakta su kaynıyor, bu ne oluyor?
- Yahu sen ninden, demiş. Sen falan yemek gelsin deyince o yemek gelmezse, sen o zaman söyle.
Ondan sonra ikindin olmuş. Misafirler hep gelmişler. Siniyi hazırlamış. Siniyi hazırladı mıyıdı kaşığın birine tembih etmiş:
- Padişahın koynuna gir ha, deyi.
Ondan sonra yemek gelmiş ortaya:
-Falan yemek gelsin!..
Sudan katar, pannağını batırıverirmiş yedikleri yemeğe. öyle, öyle yemişler, doyunmuşlar. Siniyi kaldıracaklar, bahmışlar kaşığın biri yok.
- Yahu bu kaşığın biri nereye gider?
- Arayıverirler, arayıverirler, kaşık yok.
- Müsade ederseniz ben kaşığı bulurum, demiş.
- Yahu kaşığı bulmağa niye müsadde etmeyelim, demişler.
Ondan sonra:
- Kaşığım, demiş.
Kaşık padişahın koynundan düşüvermiş.
- Uşak padişah kaşık çalar mı, bu ne? İnsanoğlu köpek eniği doğurur mu? Demiş.
Ondan sonra kıza çağırıvermiş. Kız gelivermiş. Geliverdi miyidi kızın çemberini açıvermiş. Açıverdi miyidi bakmış saçı sırma. Oğlanı çağırmış. Oğlan geliverdi miyidi, tokadı bir çekmiş gözünden yaş gelmiş. Yaş geldi miyidi inci mercan dökülüvermiş.
- O terse gömdüğün kadının çocukları işte, demiş.
Ondan sonra padişah kalkmış getmiş:
- Çabuk getirin onu, demiş. Çıkarıp getirmişler, kırk kalıp sabunla yıkamışlar ondan sora öteki gardaşlarını da getirin demiş. Getirdiler miyidi astırmış. Ondan sonra kırk gün kırk gece düğün etmiş. Oğluna o tersdeğini alıvermiş, zengildaşı da oğlana vermiş, yemiş içmiş, hoş, muradına geçmiş.