Yörüklerde: EL SANATLARI
Hilmi Dulkadir
Mektep medrese görmemiş göçebe Türk kızlarının ibdâ edercesine meydana getirdikleri motiflerle müzeyyen halı ve kilimler, yükte hafiftir, ancak bir çuvalı doldurur. Fakat en modern bir şehirdeki, en mutena bir salonu ziynetlendirecek vasıfta, sanat değerindedir. Diğer dokumaları, motifli (yanışlı) çuvalları, süslü keçeleri, süslü çadırlarıyla azıcık eşya içinde büyük bir maddi kültürü, ücra dağ başlarında, umulmadık yerlerde büyük bir manevi kültürü temsil ederler[1].
Içel yöresinin bir yörük cenneti olduğunu belirtmiştik. Bunların büyük bir kısmının toprağa yerleşmesine karşılık özellikle yaz aylarında yaylalara göç, vazgeçemedikleri gelenekleridir. Onların vazgeçemedikleri yalnızca göç değildir elbette, eski hayatlarının pek çok parçası ile birlikte dokumalarıdır aynı zamanda[2].
DOKUMAYA HAZIRLIK
KEÇİNİN KIRKIMI:
Yörükler en çok keçi besler. Keçi, koyunun tersine ayakta kırkılır. Baş ve arka ayağının birinden yukarıdan bağlanan ipi ikinci bir kişi tutar. Kuyruk üstünden boyuna doğru sağ taraftan karın altına doğru kırkım işlemi sürdürülür. Mahir bir kişi günde 100 keçiyi kırkabilir. Her keçiden yarım ilâ bir kg. kıl almak mümkündür.
Kısaca, koyunun kırkımı boyundan başlar yukarı doğru, keçinin kırkımı sırttan başlayıp aşağı doğru devam eder. Koyunun aşağıdan yukarı kırkımını gerektiren sebep yünün bütün olarak çıkartılabilmesi içindir. Sürü kırkımlarında kırkan şahsa para verilmez. Sürü sahipleri birbirleriyle yardımlaşır. Her kırkımda bir koyunun kesilerek yenilmesi adettir.
KIRKLIK
Koyun yünü veya keçi kılının kesilmesinde kullanılan makas özelliğinde bir alet. Portatif iki bıçaktan oluşuyor. 30 cm. uzunluğunda kesici kısımları uç noktadan geriye doğru 4 cm. kadar genişleyerek uzatılırken iç kısmına bombe verilmiştir. 10 cm. uzunluğundaki kol kısmının sonuna yuvarlak şekil verilmiş ve birbirine ters çıkıntılar bu yuvarlaklar 5 cm. boyunda uçları yataklı bir ağaç parçası ile tutturulmuştur.
Kullanış: Ağız (keskin kısımlar) birbirleriyle çakışacak şekilde, kırklık kolunun sonundaki yuvarlak, ağaçtan yapılan parçaya yerleştirilir. Sağ el içine alınan kırklık kolu iyice kavranır. Sağ baş parmak, çaprazlama kullanılan kırklık üst bıçağının koluyla birleştiği enli kısmın ucuna konur. Sol elin baş parmak hariç diğer parmakları arasına yatırılan alt bıçağın gidiş ayarını sol baş parmak sağlar. Bıçağın uç kısmının 5 cm. gerisinden yapılan bu hareketi yine sol elin serçe parmağı hariç diğer üç parmağı da üst bıçağın ileri hareketini sağlar. Sağ eklin başparmağı üst bıçağı geriye götürerrek kesime hazır hale getirirken avuç içi de bıçağın kesme pozisyonunu muhafaza etmektedir. Sol elin baş parmağı bıçağı ileri iterken (kestirir) geriye kalan diğer üç parmak da kesim için gerekli olan gücü sağlamakta, aynı işi gören sol el baş parmağına yardımcı olmaktadır.
Bir başka izahla, sağ el sabit kırklığı tutuyor, sol el yarım hareketle bıçağı bırakırken sağ el bıçağı hayvanın kılına sokuyor, sol el tekrar bıçağı iki ucundan ve üstten sıkmak suretiyle kesme işlemi gerçekleştiriliyor.
ÖZEME'NİN HAZIRLANIŞI
Kıl tarakta tel haline getirilen kıllar Sarıkeçili yörüklerinde hemen, Mut'un daha önce yerleşik yörüklerince de ikici defa yay (Ilahat) da atılıyor. Yapışkan olsun diye üzerine su serpiliyor. Yığın haline getirilen malzeme, sol el önce, malzemenin bir ucundan tutulup baş ve işaret parmağı yuvarlak şekle getirilerek arasından kıl sağ elle çekiliyor. Uzatılan malzeme "oklava" (ekmek yapılan yuvarlak ağaç parçası) ile birbirine kıvratılıp sarılarak yumak yapılıyor.
Bu malzemenin bir ucu avuç içinde bir tur dolandırılarak halka şeklinde düğümleniyor. Düğümlü kısım avuç içinde halka dışarı bakacak şekilde tutuluyor. Kıvrımın gerisi başparmağın arkasından dolaştırılıyor. Halkanın içinden alınarak başparmağa sarılıyor. Parmak çekilince meydana gelen küçük halka, içinden kıvrım alınmak suretiyle büyük halkaya ilmek şeklinde sarılmış oluyor. Büyük halkadaki boşluktan el girecek şekilde boşluk kalıncaya kadar sürdürülen bu işlem, (özeme) bırakılan boşluğa sol kolu sokmakla malzemeyi kol üzerinde dağılmadan tutmak ve kirmene verilecek düğümleri ayarlamak için geliştirilmiştir.
ÇARPANA
Kare biçiminde birkaç tahtacıktan ya da kalın meşinden yapılan çarpananın köşelerine birer delik delinir. Dokunacak yassı ipin enine göre kare parça çoğaltılır. Bu karelerden biri aşağı biri yukarı çekilerek argacın geçeceği durum ortaya çıkarılır. Kılıç denilen tarakla argaç sıkıştırılarak istenilen yassı ip dokunmuş olur. Kare parçalar biri birine çarpıla çarpıla çalıştığı için bu adı almıştır.
Çarpanada dokunan ipler öncelikle devenin havudunu, eşeğin palanını, atın eğerini hayvana bağlamada kullanılır. Böyle olunca hayvanın canı acımaz. Bundan başka kadınların bellerine kuşandıkları kemerler de çeşit çeşit renkte olmak üzere çarpanada dokunur. Buna olukma adı verilir. Yassı, oluk gibi olduğu için bu adı almıştır.[3]
ISTAR
Her türlü dokumanın yapıldığı tezgaha "ıstar" adı verilmiştir. 5 dakikada sökülür, aynı sürede de monte edilebilir. Taşıma için hayvan sırtına yüklendiğinde dengeli durabilecek biçimde 4 parçadan oluşmuştur.
ISTAR TARAĞI
Şimşir, dişbudak veya armut ağacından yapılır. Tarağın dişleri en az dokuz adet olur. Elips şeklindeki tarak kısmı 4 cm. boyundadır. Her tarak arasının mesafesi de 1 cm. olur. Ağırlığı 500 gr., eni 3 cm., boyu 6 cm. ebadındadır. Kıvrımlı kulp kısmı işaret ve baş parmaklar arasına gelir. Bundan amaç ıstarın her kalkışına parmak üstünden destek sağlamaktır. Sap kısmını müteakiple pürüzsüz, düz kısmın tarağa bağlı ucu 30 derece öne çıkıntılıdır. Bu çıkıntı tarağın kullanılışında elin teraziye gelmesini önlemektir.
KIRMEN ( E ğ i r t m e ç ):
Içbükey 2 cm. enli 18=18 cm. uzunluğunda iki ağaç parçasından oluşur. Meşe, şimşir, dişbudak ağaçlarının kirmen yapımında kullanılması tercih edilmektedir. Iki kanatın ortası deliktir.
Kanatlardan biri diğer kanatın içinden geçebileceği kadar oyulmuştur. Içi oyulmuş kanata "kancık", diğerine de "erkek" eğirtmeç kanadı denir. Kanatların ortasında açılmış olan delikten geçen ince çubuğa da eğirtmecin (kirmen) oku denilir. Okun uç kısmında hafif bir şişkinlik bırakılmıştır. Bu kısma da eğirtmeçin "kertiği" denilir. Okun ortasında da bir çıkıntı vardır. Buradaki çıkıntı kanatları oktan aşağıya bırakmamak için yapılmıştır. Ok, ucunda eğrilecek ipi sabit tutarken, kullanış pratikliği için portatif olan kirmenin kanatlarını da aynı pozisyonda tutabilmeğe yarar.
Eğrilmek üzere kıvrım halinde kolda bulundurulan yün veya kıl'a "özeme" deniliyor. Özemeden elle çekilen parçalara da "süğüm" deniliyor. Kirmende özemenin eğrilmesi için süğüm kertiğe bir tur dolanır. Sol el başparmak tırnağı kertik üzerine konur, bir tur daha baş parmağın üzerinden yine kertiğe dolanır. Başparmak tırnağı, üzerindeki iple kertik üzerine çevrilip dolanmış olan süğüm, kertiğe yarım ilmek gibi sıkıştırılmış olur.
Sol baş ve işaret parmaklarıyla özemeden alınan kıl veya yün, parmaklar arasından ayrılmadan, kirmenin kertiğine giden süğümü gerginleştirdiğinden sol eldeki özeme elde tiftiklenir. Bu sırada kirmen, kanatlarına yapılacak el hareketleriyle döndürülür, özemeler ince bir tel halinde kıvratılmış olur.
Kirmen ayakta eğrilecekse daha uzun (1 m.), oturularak eğrilecekse 50 cm. uzunluğunda ilk kıvratmadan sonra kertikten çıkartılır. Kirmenin kanatları arasına çaprazlama sarılarak, kıvratılmış kısmını yine tırnak üzerinde oluşturulan halka biçimiyle tersi çevrilerek, kertiğe sıkıştırılmış olur. Eğirme işlemi bu şekilde devam eder. Kanatlar arasında fazlalaşan eğirilmiş ip ok'un kertik tarafından yere vurularak çıkartılmasından sonra bağlantısız kalan kanatları da çekilip alınır. Elde eğrilmiş ipin ağırlığı 1 - 1,5 kg. kadardır.
DOKUMALAR
Konar - göçer hayatta, akşam konaklanarak sabah yürümek topoğrafik nedenlerle taşıma araçları at, deve ve eşekle sınırlanmıştır. Dolayısı ile tüm eşya ve ihtiyaç bu duruma uygun biçimde doğup gelişmiştir.
Eşyanın hammaddesi, yaşantının sürdüğü tabiat şeridi üstündeki bitki, hayvan ve diğer doğal maddelere bağımlı kalmaktadır.
ALAÇUVAL:
Ev eşyalarının korunması ve taşınmasında kullanılan ala çuval, geç kızların çeyiz eşyası arasında baş sıralarda gelir.
Çok zengin bir renk ve motif hazinesi halindeki ala çuvalların gerek motif gerekse renk uyumu yönünden, Türk kadınının iç dünyasına açılan penceredir diyebiliriz.
Çadırların genellikle sağ köşesine konulur. Üzeri açık bırakılır. Çadıra girişte rengarenk yanışlar bir tablo gibi insanı kendine cezbeder. Renkler ve motifler cıvıl cıvıl ötüşür, sıcak bir sevgi sarar ruhu; her yanış bir duyguyu fısıldar; sükunet, haz, aşk, dostluktur bu.
Bir sıra yanış sizleri nazardan korumak için, bir sıra yanış sihirden korumak, biri güçlülüğünüze, biri sevdiğinize kavuşmaya hep dua edecektir.
Kilim tekniği ile dokunur, eni 70 cm. boyu 200 cm. dir. Bu mesafenin 100 cm.si yanışlı kalan kısmı yanışsız dokunmuştur. Alaçuvalların içine giyecek eşyaları konur. Bir nevi, genç kızların cehiz sandığıdır. Iki kenarına dikilen "kolon" lar deve sırtına yüklenmesinde kolaylık sağlar. Aynı kolanın uzantılarıyla da çuvalın ağzı bağlanır. Çadır içine yanışlı kısmı gözükecek şekilde dizilir. Renk renk yanışlarla bu çuvallar çadır içine estetik bir görüntü verir. Dahası, oturanlar sırtını bu çuvala yaslar. Bütün bu özellikleri, dokuma türleri içinde en fazla itinanın sanat gücünün alaçuvallara gösterildiğini açıklamaktadır.
Alaçuvallar üzerinde görülen yanışlar, bütün Sarıkeçili aileleri ile diğer yerleşik yörükler arasında da bir benzerlik göstermektedir. Meselâ: Mut'ta yerleşik Köselerli, Ceritler, Tekeli, Bozdoğan, Hacıahmetli, Elbeyli (Ilbeyli) Menemenci ve Bahşiş'lerde de aynı yanışlar kullanılmıştır.
Alaçuval üzerindeki bütün yanışlar bantlar halinde enine uzanmıştır. Genellikle açuvalların alt kenarı yere geleceği için yanışsızdır. Sağ üst köşede kısa bir parça halinde "gelin çatlatan" yanışı görülüyor. Çuval sahibi buradaki yanışı "damga" olarak kullanılmıştır. Hemen üstünde düz bir çizgi halinde "çubuk" yanışı bulunur. Sade renkli çubuklar arasında görülen renkli yanışın adı "Karagöz"dür. Üst üste getirilmiş iki büyük yanışın adı "Heykel"; heykel yanışı bütün alaçuvallarında görülür. Başka hiç bir dokuma türünde bu yanışı göremek mümkün değildir.
Gerek Islamiyette gerekse Türklerde heykel kullanılmaz. Nereden Türk dokumalarına girdiğini bilemiyoruz. Halk arasında şöyle bir söz var: "Heykel yanışı dokuyacağıma, heykire heykire (hıçkıra hıçkıra) davar gütseydim de heykel dokumasaydım". Bu ifade, söz konusu yanışın ne kadar zor yapıldığını gösteriyor.
Heykel yanışının üstünde yine çubuklar ve Karagöz yanışı görülüyor. Ikinci ana yanışın adı "Kıvrımlı". Bu yanışın içine "sındı gulpu" (sındı: Makas) yanışı yerleştirilmiş. Hemen üstünde yine "Heykel" ve en üstte "Turuç" denilen bir başka yanış ile Alaçuval dokuması tamamlanmıştır.
Alaçuvalların üzerindeki yanışlardan sadece isim olarak bahsetmekle yetinelim: "Boncuklu", "Tazı kuyruğu", "Eğrice", "Koca Yanış", "Sarı yanış", "Sığır sidiği", "Kilim ayağı", "Köpen yanışı", "Aklı yanış", "Maya gözü", ve "Aslan ağzı".
KIL ÇUVAL
Ala çuvallar genellikle giyeceklerin korunma ve saklanmasında kullanılırken kıl çuvalları tahıl, yiyecek kapları gibi eşyanın taşınması ve konulmasında kullanılır.
Atkılığı ve çözgülüğü kıldan oluşur. Üzerine esasen (yanış) konulmaz. Çözgülüğe belli tin'lerle konulacak renk çoğunlukla beyaz olur ve dikine bantlar halinde uzanır. Aynı şekilde argaç'ta da renkli ip kullanılırsa yatık bant halinde uzanır.
Eğer yanış kullanılacaksa basit olduğu için bıtırak, sinek, meneğ, şakka yanışları tecih edilir.
Kıl çuvalların daha büyük tipleri de dokunmaktadır. Bu tür çuvallar da saman taşımada kullanılır. Adına da "Harar" denilir.
UN ÇUVALI:
Un çuvallarının kıl çuvalların aksine atkılığı ve çözgülüğü yün veya pamuktur.
Içine yiyecek maddeleri konulan bu çuvallar, deve veya eşeğe yüklenerek taşımada da kullanılacaktır. Bu özellik dolayısıyla sağlam ve gösterişli çuval kullanmaya özen gösterilir.
Yayalaya çıkıldığında çuvalın altına yassı bir taş, üzerine de yük çulu dediğimiz bir örtü konulur. Çadır içinde un çuvallarını yeri giriş kısmının soludur. Yere serili kilim üzerine konulan minderlere oturulduğunda çuvallar yaslanmak için de kullanılmaktadır.
Yüklemede çuvalı kaldırmaya yardımcı olmak veya bir yerden bir yere taşımak için çuval kenarlarına kulp adı verilen kolan dikilmiştir. Kulpların uzantısı da çuvalın ağzının bağlanmasında kullanılabilir.
Un çuvallarının kendine özgü bir yanış yoktur denilebilir. Diğer dokuma türlerinde olduğu gibi belli bir kalıp dahilinde yanışlar tekrar edilmeyebilir. Çoğunlukla basit ve küçük ebatlı yanışlar tercih edilir. Bıtırak, sinek, şakka, meneğ, sığır sidiği yanışlarını çuval üzerine serpiştirilmiş halde her zaman görmek mümkündür.
ÇUL
Yörüklerde ev sergisi olarak çul yerine kilim kullanma geleneği zayıftır. Yer döşemesinde keçe kullanıldığını belirtmiştik. Buna rağmen sergi için veya eşya örtüsü için her aile birden fazla çula sahiptir.
SOMAT:
Üzerinde, leğen içinde hamur yoğrulur. Saçta pişirilen ekmekler arasına konarak kuruması önlenir; kurumuş ekmekler elle sulanıp arasına konarak yumuşaması sağlanır ve nihayet yemekler üzerinde yenilir. Türklerin misafiri sevmeleri ve en leziz yemekleri ile sofra dizmeleri geleneği dikkate alınırsa sofra için dokunan eşyaya da aynı itinanın gösterilmesi normaldir.
Resimde görülen Somat'ın dört kenarını "parmak" adı verilen kenar suları çevreler. Ortada "farda" denilen tek bir yanış vardır. Hemen altında her hane sahibinin özel bir de damgası göze çarpar.
SECCADE:
Islamiyetin kabulünden sonra Türk dokuma türleri arasına giren seccadeler, "farda" tekniği ile dokunur. Yani iki yüzü de aynı görüntülüdür. Genellikle "farda" ve "saksağan" yanışlarını kullanmak tercih edilmiştir.
HEYBELER:
Çobanların içinde yiyecek taşıması, alış-veriş merkezlerinden karşılanan ihtiyaçların eve getirilmesi, yerleşim yerine uzak olan pınarlardan alınıp kaplara konulan suyun taşınması gibi pekçok fonksiyonu olan heybeler, bütün yörüklerde vazgeçilmez bir dokuma türüdür.
Bazılarının ortası yarıktır. Yarık kısmı eşek - at veya devenin semerinin kaşına takılır. Bazı heybelerin bir başka özelliği de hayvanın silkelenmesiyle içindeki eşyaların dökülmemesi için kendinden kitlenebilen bir tertbat konulmasıdır.
NETICE
Dokuma sanatı usta - çırak ilişkisi içinde gelişmektedir. Bu durum yanışları bir kalıp halinde hafızalara yerleştirmek suretiyle zamandan kazanmak için gereklidir. Bilinmeyen bir yanışı dokumalarında kullanmazlar. Davarın sağımı, kırkımı, döl alımı, çadırın sökülüp kurulması, yiyecek hazırlama hatta davar otlatma gibi bütün günü meşgul geçen Sarıkeçili kadını bilmediği bir yanışı dokumasına yerleştirmek için zaman harcamıyor. Bu hal asırları bulan geçmişi ile yanışları günümüze aslını bozmadan getirmiştir.
[1]Prof. Dr Mehmet Eröz, a. g. e., 79
[2]Alev Çakmakoğlu, "İçel Çulları" İçel Kültürü, (I), 2, Mayıs 1987, s. 25
[3]Ali Tanyıldız, Orta Asya'dan Gedikli köyüne Honamlı Yörükleri, 2. bs., ( Isparta 1990 ),.,s., 89